28 Ekim 2015 Çarşamba

Nvey Eco Organik Allık - Dawn

Herkese merhabalar,

Organik ve doğal içerikli kozmetik ürünleri kullanmaya çalıştığımı pek çoğunuz biliyorsunuzdur. Bu konuda en başarılı bulduğum markalardan biri Nvey Eco. Marka hakkında kısaca bilgi vermek gerekirse 2005 yılından beri organik kozmetik ürünleri üretiyorlar ve hayvanlar üzerinde test yapmayan “cruelty free” bu firmanın sloganı da “green is the new black”. “The new black” yeni moda anlamına gelen bir tabir ve yurtdışında çok sık kullanılıyor. Firmanın sloganı yeşilin, çevre dostu, organik, vegan, cruelty free ürünlerin yeni modamız olduğu anlamına geliyor. Ürünler talc, gmo, paraben, sls, propylene glycol, mineral ya da petroleum oil ve nano parçacıklar içermiyorlar. Böylece bu tehlikeli ve zehirleme potansiyeli olan içeriklerden muaf, tertemiz içerikler sunuyorlar. Daha fazla bilgi için linke tıklayabilir ve markanın kendi sayfasını inceleyebilirsiniz; Nvey Eco

En sevdiğim ürünlerden biri bu markanın allığı. Bildiğim kadarıyla Ankara’da tek bir eczanede satılıyor, ben de dermatalogumun sayesinde ulaştım. Merak edenlere eczane bilgilerini verebilirim, gidip ürünlerle haşır neşir olabilirler :) Bu noktadaki tek uyarım, eczanedeki görevli kişinin çok biliyor görünümünde olup aslında hiçbir şey bilmediği, ürünü bile tanımadığı gerçeğine dikkat etmeniz olacak. Eğer kendisini dinlemiş olsaydım ürünü satın almazdım. Mesela doğal bir ürün olduğu için kalıcılığının çok fazla olmadığını ve ayrıca yenilebilir olduğunu söyledi. Söylediğinin aksine kalıcılığına 10 üzerinden 10 verebileceğim bir ürün. Bir de kadar doğal olursa olsun kusura bakmasın ama bir kozmetik ürününü yemeyeceğim :) Ayrıca ısrarla organik ürün satın almak isteseniz de mineral makyaja yöneltmeye çalışıyor. Elbette ki mineral makyaj ürünleri de gayet başarılı ve güzel bir seçenek ama eğer ihtiyacınız oysa. Ayrıca kendisi pembe allık istediğimi söylediğim için ısrarla ürünün pembe olduğuna inandırmaya çalıştı ama ürün pembe değil arkadaşlar. Evet rengi çok güzel ama pembe değil. Neyse bu kısmı da geçiyorum ve almaya karar verip, kutunun içini görmek istediğimde ürünün üzerinin beyazlaşmış olduğunu gördüm. Bir başka eksi de buradan geliyor, bu konudaki açıklaması şöyle oldu; doğal, organik ürünlerde beklemeye bağlı üzerinde renk solmaları, beyazlaşmalar vs. yaşanacağını söyledi. Yine kendisine inansaydım almazdım ürünü. Ürünü değiştirmesini başka bir kutu almak istediğimi söyledim. Yeni kutuda bu sorun yoktu ve satın aldım. Ürünü yaklaşık 4,5 aydır kullanıyorum. Gayet objektif bir şekilde yorumlayabilirim. 

· Kalıcılık konusunda çok başarılı. Sabah 8de yapılmış bir makyajda akşam 8e kadar dayanıyor diyebilirim. Tabiki herkese göre farklılık göstermesini normal olarak değerlendiririm ama benim kuru karma cildimdeki etkisi bu. Doğal ve organik bir üründen böyle bir performansı ben de beklemiyordum itiraf etmeliyim. 

· Rengi çok tatlı bir şeftali olarak tanımlanabilir. Swatchlarından siz karar verin :) Bir de swatchlara The Balm Hot Mama'yı da ekledim. Görüntü olarak çok benzeseler de Hot Mama pembemsi iken, Nvey Eco daha şeftali. Ama yapıları çok benzer. 

· Ambalajı şık ve sade. Hep çantamda taşımama rağmen başına hiçbir iş gelmedi (kırılma vs. gibi). Aynası geniş ve kullanışlı. 

· Kokusu yok, tozutma problemi yaşamadım. Elimle de uyguladım, açılı allık (aslında kontur fırçaları) fırçasıyla da normal fırçayla da; diyebilirim ki hepsinde başarılı sonuç verdi. 

· Pigmentasyonu gayet başarılı, rengini direkt olarak veriyor. 

· Herhangi bir sivilcelenme problemi yaşamadım. 

· Ürünün sıkıntısı değil ama markanın sıkıntısına gelecek olursak renk seçeneği maalesef çok az. Bu doğal içerikli ürünlerde sıkça karşılaştığımız bir durum maalesef. 

· Fiyatı ilk bakışta pahalı gibi gelebilir. Sanırım 70 ya da 80 liraydı ama sonuna kadar hakediyor ve 4,5 aydır neredeyse her gün kullanmama rağmen hala çoğu duruyor. Tazeleme ihtiyacı olmaması da kullanım miktarını azaltıyor. 

· İçerisinde simler yok ama aynı hot mama gibi ışıltılı bir görünüşü var.

· Ürünü en çok Flormar'ın Supermatte serisinden çikolata kahvesi rengindeki 210 numaralı rujla yakıştırıyorum, görmeniz açısından ikisini yan yana swatchladım.

· Merak edenler ürünün içeriğini aşağıdaki fotodan inceleyebilirler.

· Tekrar alır mıyım ? 100%. 

Nvey Eco - Dawn rengi (956 numara)

Mükemmel Uyum; Nvey Eco Dawn allık ve Flormar Supermatte 210 ruj

Nvey Eco - Dawn ve The Balm Hot Mama

Nvey Eco - Dawn içerik

Nvey Eco - Powder Blush


Ürünlerle ya da herhangi bir şey ile ilgili bir sorunuz olursa yorum bırakabilirsiniz. Blogumu ziyaret eden, yazılarımı okuyan, yorum bırakan herkese sonsuz teşekkürler…

Devamını Oku »

23 Ekim 2015 Cuma

Tiyatro - Satıcının Ölümü

Herkese merhabalar,

Ankara Devlet tiyatrolarını gönülden destekliyorum. Her sezon hemen hemen her oyuna gitmeye çalışıyorum. Gerçekten büyük zorluklar ve hatta yokluklarla çok başarılı işlere imza atıyorlar. Sanırım bu bağın benim tiyatro geçmişimle de çok ilgisi var. O sahnenin tozu, kulisin heyecanı, provalar… Bir oyun izlerken ister istemez farklı bir gözle bakıyorum. Sahne arkasında görülmeyen, unutulan öyle büyük bir emek var ki…

Uzatmadan “Satıcının Ölümü” isimli oyun hakkındaki yazıma geçelim…

Bu sezon Çayyolu Cüneyt Gökçer sahnesinde izleyebileceğiniz oyunlardan bir tanesi olan Satıcının Ölümü Arthur Miller’ın bir eseri... Adından anlaşılacağı üzere satıcı bir adamın hayatını anlatıyor, büyük bir dram… Yorumlarıma geçmeden önce Arthur Miller’ın kendi sözleriyle bir giriş yapmak istiyorum.

"Willy satıcı idi. Satıcı adamın hayatında dayanacak, temel olacak bir şeyi yoktur. Bir gülümseyişe bakar, bir cilalı ayakkabıya. Gülümsemesine karşılık gülümsemediler mi işte o vakit dünyanın sonu gelmiştir. Ondan sonra başına iki delik, oldu bitti. Bu adamı kim kabahatli çıkaramaz. Satıcı adam hayal kurmaya mecburdur. Mesleğin icabıdır bu"

Oyun mükemmel sergilenmiş bir dram… Oyunculuklar çok büyük. Böyle değerli isimleri izlemek gerçekten çok keyifliydi. Onlar oynarken yaşadılar, bizler de onlarla birlikte… İki buçuk saatlik bir oyun risklidir, sıkılmaya müsait seyirci size meydan okur. Bu iki buçuk saatlik oyunun tek bir saniyesinde bile aklımdan herhangi bir düşünce geçmedi, geçemedi. Çünkü ben de oyunun bir parçası olmuştum, öyle aldı götürdü…

Başrolde tiyatrodan uzak olan arkadaşlara tanıtabilmek adına güncel TV dizilerindeki rollerden hatırlatacağım iki isim vardı.

Willy, satıcı… Kurtlar Vadisi Pusu’dan hatırlayacağınız Erdal Küçükkömürcü… Willy iki oğlu ve eşiyle beraber yaşayan, geçim derdinde bir baba. Sürekli seyahat edip çalıştığı firmanın mallarını satmaya çalışıyor. Kendim de çok farklı da olsa satış sektöründe olduğum için Willy’i öyle iyi anladım ki… 700 km yol gidip hiçbir şey satamadan geri döndüğünde üzerinde hissettiği baskı, yaşı geçtikçe maaşlı değil komisyon usulü çalışmaya zorlanması ve en sonunda “işe yaramaz” damgasıyla köşeye koyulup işten atılması… Hayatı boyunca oğulları çok iyi olsun ister ve özellikle büyük oğlu üzerine oynar. Aslında çocuk yetiştirmekteki en önemli noktalardan birine gönderme yapar oyun. Willy’nin davranışları çocuğun kendisini olduğundan çok daha farklı görmesine sebep olur. Onu sürekli yüceltir, eşsiz olduğuna inandırır ve çocuk bir gün gerçek dünyada yapayalnız kaldığında başarısız ve “sıradan” olur. Bence günümüzde yaşadığımız en acı senaryolardan birisidir bu. Çoğunuzun gördüğü bu abartılmış davranışlar ileride çocukların hayatında çok büyük yaralara sebep olur ve bu çocuklar gerçek dünyaya tutunamazlar. Halbuki çocuk çocuktur. Diğer çocukları gibi olması gerekiyordur, herkesin diğerlerinden sıyrıldığı, başarılı olduğu şeyler vardır elbette ama bu kimsede şişirilmiş bir özgüvene sebep olmamalı. Öyle olunca, sizin de çevrenizde gördüğünüz başarısız, tüm özgüveni kırılmış, hayatın çok farklı olduğunu çok seneler sonra gören ve bu sefer de “hiçlik” duygusuyla hayata küsen insanlara rastlıyoruz. Bir de oyunda değinilen en güzel noktalardan birisi herkesin her işe uygun olmaması gerçeği. Herkesin başarılı olduğu bir şey elbette vardır ama toplumsal baskılar yüzünden insanlar figüran olarak kalacakları hayatlara sürükleniyorlar. Herkes popüler olan mesleklere yöneliyor ve yine elimizde mutsuz insanlar… Önemli olan ne yapabildiğinizi görmek ve yapabildiğiniz şeyi, yapmaktan keyif alıyor olduğunuz şeyi yapmak. Kendi hikayenizin başrolü olmaya çalışın. Bu çok kolay değil biliyorum ama çok çalışmanın ve kendine inanmanın her şeyin anahtarı olduğunu düşünüyorum. Oyunda Willy babasının onu zorlamasının aksine ruhunun çayırlara, çimenlere, hayvanlara ait olduğunu bulmuştu. Dönemin gerektirdiği, babasının zorladığı işlerde hep başarısızlığı bundandır. Aslında ne ironiktir ki Willy de hayatı boyunca kendini bulamamışken, hayalindeki şeyler biraz çimento, yeni bir şeyler inşa etmek iken, üzerine oturmayan “satıcı” rolünde ısrarcı olur ve oğlunun da kendini bulmasına izin vermez. Hiçbir zaman oğlunun başarısızlığıyla yüzleşmek istemez. Aslında bu sırada da küçük oğlunu unutmuştur biraz. Aile hep büyük oğlunun yıldızını parlatmak istemiştir. Lisede popüler olan odur, Amerikan futbolunda başarılı olan odur. Küçük olanı hep bunun gölgesinde kalmıştır ve bu yüzden de kendi yolunu çizememiştir bir türlü. Hep bir şeyleri kanıtlamak ihtiyacıyla farklı dünyalara sürüklenmiştir. 

Oğullardan bu kadar bahsettikten sonra Willy’nin ne onla ne onsuz yapabildiği arkadaşı Charley’e gelelim… Ferhunde Hanımlar, Sihirli Annem gibi dizilerden hatırlayacağınız Hakkı Şahap Sayılgan… Bu rol oyun içerisinde daha yol gösterici, içsel hesaplaşmalara olanak sağlayan repliklerle karşımıza çıkıyor. Her zaman anlayışlı, Willy’nin hep onu azarlamasına rağmen yanından ayrılmamış arkadaşı. Oyunun sonlarına doğru bir itiraf geliyor zaten Willy’den. Onca dramının ortasında hala kuyruğunu Charley’ye karşı dik tutmaya çalışırken bir an boş veriyor her şeyi ve “ sen sahip olduğum tek dostsun ve bu çok komik” diyerek gidiyor.

Ve anne… evin annesi, kocasına hep destek olmaya çalışan, fedakarlıktan çoraplarını yamayan bir kadın. Çoraplarını yaması önemli bir ayrıntı çünkü Willy, “satıcı” olmanın yalnızlığını başka bir kadınla paylaşırken, ona kutu kutu çoraplar alıyor. Eve geldiğinde ise görüyor ki eşi çoraplarını yamıyordur. Kendinden utanarak yasaklıyor çorap yamamasını. Oyunda kocasının halinden bir Linda anlıyor ve çok büyük bir sevgiyle yaklaşıyor ona. Hep ara bulmaya çalışan, çok tanıdık olduğumuz bir anne Linda. Willy bunun farkında ve ona güzel bir hayat sunabilmek istiyor. Willy tüm hayatı boyunca sigortasını ödemeye çalışır. Charley’den borç alır eli yetmediğinde bunun için ama bir şekilde hep öder. İşten çıkarıldıktan ve oğullarından da umudu kestikten sonra Linda’nın rahat içinde yaşayabilmesi için tek yol olarak ölümü görür. Öldüğü zaman sigortadan Linda’ya ödenecek para ile artık onun rahat bir hayat sürmesini diler ve intihar eder. Linda’nın Willy’nin cenazesindeki son lafı da zaten ağlamaktan yüreği taşan salona son darbeyi indirdi. “Ağlayamıyorum, neden bilmiyorum ağlayamıyorum. Beni affet hayatım, ağlayamıyorum” diye söze başlayıp "Düşünsene. Ömür boyu çalışıp, bir evin borcunu öde. Sonunda senin olsun, ama içinde oturacak kimse bulunmasın" diyerek oyunu bitiriyor. Willy’nin cenazesinin olduğu gün evlerinin son taksitini de ödedikleri gündür. Artık özgürdürler…

Ve en sevdiğim kısım… 

Alkış! 

Bütün oyun boyunca heyecandan hissetmediğiniz onca insanı teker teker görmek… Bu kısım hep sahnenin öbür tarafında olduğum zamanları hatırlatır bana. O yüzden karışık duygular içerisinde ama en çok da özlemle avuçlarım patlayıncaya kadar alkışlarım…

Bütün bir ekip öyle iyiydi ki tek tek hepsine övgüler yazmak gerekir. 

Emeği geçen herkesin yüreğine sağlık…


Willy'nin cenazesinde Linda... "ağlayamıyorum!"
Willy Charley'e tek dostunun o olduğunu itiraf etmeden önce...
Willy'nin büyük oğlunun hayattaki başarısızlığını itiraf ettiği an...
Willy, Erdal Küçükkömürcü
Willy'nin cenazesi


 OYUN EKİBİ

DEKOR TASARIMI
SAVAŞ ÇEVİREL

GİYSİ TASARIMI
SEVGİ TÜRKAY

IŞIK TASARIMI
ÇETİN ATAY

BESTECİ
CAN ATİLLA

YÖNETMEN YARDIMCISI
DENİZ GÖKÇE

ASİSTANLAR
ÖZGE AYDOĞAN
DOĞA GÜNUĞUR

SAHNE AMİRİ
HAKAN SÜNGER

KONDÜVİT
HÜSEYİN ATASEVEN

IŞIK KUMANDA
İBRAHİM TAŞGIN

SUFLÖZ
KİRAZ HAN

DEKOR SORUMLUSU
ERDAL TAŞDEMİR

AKSESUAR SORUMLUSU
MUSTAFA GÖK

KADIN TERZİ
SERPİL ÇIRAK

ERKEK TERZİ
FATİH BAGUÇ
HALİM UÇAY
UĞUR ATEŞ

PERUKACI
AHMET ERMİŞ

SİNEVİZYON SORUMLUSU
ERDEM TAŞDELEN

OYUNCULAR
ERDAL KÜÇÜKKÖMÜRCÜ
SERAP KUNAK
GÜLÇİN YAŞAROĞLU
NEŞET ERDEM
BUĞRA KOÇTEPE
EREN ORAY
KUTAY SUNGAR
CAN ÖZTOPÇU
HAKKI ŞAHAP SAYILGAN
KÜBRA NEZAKET BENLİOĞLU
NUR CEYLAN İLHAN
KORHAN ENİS YAVUZ
SİNEM ERTUĞRUL
MELİS YILDIRAN
MUTLU MERT AĞACIK
ESRA DEMİRKAPI


NOT: Fotoğraflar Ankara Devlet Tiyatrolarının sitesinden alıntıdır. 

Siteyi ziyaret etmek isterseniz linke tıklayabilirsiniz: ANKARA DT - SATICININ ÖLÜMÜ

Blogumu ziyaret eden, yazılarımı okuyan, yorum bırakan herkese sonsuz teşekkürler...



Devamını Oku »

19 Ekim 2015 Pazartesi

alerjik ve sivilceli cildime neler iyi geldi ?

Merhabalar,

İlk yazımı tek bir üründen ziyade, cildimle sorunlar yaşadığım bir dönemde kullandıklarıma ayırmak istedim. Bu yüzden de oldukça bekledim açıkçası uzun uzadıya yazabilmek için sizlere.
Ergenlikte bile sivilce çıkarmamayı başarmış olan ben bir süre önce yoğun sivilceli bir dönem geçirdim. Cildimi tanıyamaz olmuştum. Bir de benim yaralarım izlerim kolay iyileşmez, uzunca bir süre taşıdım bu izleri maalesef. Zaten alerjik bir bünyem var; o dönem yaşadığım yoğun stresle çok zor zamanlarım oldu. Tabiki bu dönemde öncelikle bir dermataloga başvurdum. Koru Hastanesi’ne karar kıldım ve çok değerli bir profesörden kendime göre bilgiler edindim. Öncelikle makyaj yapmamı bir süreliğine yasakladı. Günlük cilt bakımımda kullandığım ürünlerdeki seçimlerimi gayet başarılı bulsa da bir süreliğine hepsini rafa kaldırmamı istedi. Ki hani çok güvendiğimiz bazı Bioderma ürünleriyle olan ilişkimi bile kesti. Hiçbir ürün 100% anti alerjik değildir dedi. Rutinimi tamamen değiştirecek ürünlerle en baştan bir yol çizdik. Bu süreçte önerdiklerini sizlerle paylaşacağım ama lütfen okurken bu ürünlerin sonuçlarının kişisel olduğunu aklınızdan çıkarmayın. Her ürün herkese iyi gelmez, herkesin cilt yapısı ve bariyerleri farklıdır. Şimdi başlayacak olursak yaşıyor olduğum bu sıkıntının yaz aylarında patlak vermesi sebebiyle güneş kremleri ilk gündem maddemizdi.

GÜNEŞ KREMİ
Hali hazırda almış olduğum spf 50+ onarıcı etkisi olan Bioderma cicabio kremim olduğunu söyleyince, öncelikle bunu kullanmamın uygun olacağını belirtti ve 2 saatte bir güneş kremimi yenilemem konusunda anlaştık. Her zaman dışarıda olmadığım, ofiste çalıştığım bahanesiyle bu rutini çocukça bozabilir miyim diye sorduğumda ise ofiste camdan gelen güneşin bile yeterli olacağını söyledi. Kaçamak yok yani :) Bu krem bittikten sonra kullanmam için ise Solante güneş kremi önerdi. Yüzüm için Solante, vücudum için ise Babe güneş kremleriyle hasarsız bir yaz geçirdim. Solante biraz yoğun yapılı bir krem ama yağlı diyemem. Aslında kullananların yerlere göklere sığdıramadığı bir ürün ama benim yorumlarım biraz bu beklentinin altında kalacak. Özellikle yazın çilleri çıkan tayfadanım ve doktor bunu göz önüne aldığını söyleyerek biraz daha güçlü bir ürün önereceğini söyledi. Sonuçlara gelecek olursak, evet gerçekten güzel bir güneş kremi ama çillerimi tamamen engellemedi. Üzerine makyaj yaptığımda da hiçbir sorun yaşamadım. Fiyatı biraz yüksek ve bu ürünle ilgili çekincem de biraz da bundan kaynaklı. Fiyat/ performans eğrisine koyduğumda daha başarılı ürünler olduğuna inanıyorum. Özel günlerde ya da arada makyaj yapacak olursam diye La Roche’un aşırı hassas ciltler için ürettiği seri olan Anthelios serisinden kapatıcı etkili compact bir güneş kremi daha aldım. Yüzü çok güzel eşitliyor ve pürüzsüz gösteriyor. En önemlisi cildime nefes aldırıyor. BAYILDIM! La Roche Posay cildimde hiçbir reaksiyona sebep olmayan çok güvenilir bir marka benim için.

NEMLENDİRİCİ
Normalde hepimizin alışkın olduğu rutinde nemlendiriciler ilk sıralarda elbette. Baktım hiç nemlendiriciden bahsetmiyor doktorum, hemen atladım... Güneş kremi sürdüğün zaman nemlendiriciye ihtiyaç duyuyor musun dedi, hayır cevabını verince şu aşamada nemlendiriciye gerek yok o zaman dedi. Ne yalan söyleyeyim biraz hüsrana uğradım. Seviyoruz çünkü biz öyle bakım kremleri falan :) Bir kez daha yüklenerek kışın ne yapacağımı sorayım dedim. İşte kış gelsin diye beklemem bundandır çünkü bu konuda bir öneride bulundu. Babe’nin ürünlerini kendisinin de kullanıyor olduğunu ve bana iyi geleceğini söyledi. Spf 20 içeren su bazlı nemlendirici kreminin doğru bir seçim olacağını söyledi. Spf 20 korumasıyla kışın gelen güneş ışınlarını savuracağım ve su bazlı olması sayesinde nem dengemi optimumda tutacağım. Hadi bakalım bunu denedikten sonra göreceğiz. Neyse bir süre yüz nemlendiricisi kullanmayacağım gerçeğini kabullendikten sonra bir kez de gözaltı kremi konusunda şansımı deneyeyim dedim. Öncelikle yaşımı sordu, 26 cevabını aldıktan sonra henüz gerekli değil dedi. Oysa hepimiz konuşuyoruz ya kırışıklıklar henüz oluşmadan müdahale etmek gerek, erken yaşta başlamak gerek göz kremine diye. Bu argümanımla kendime güvenerek fikirlerimi söyledim bu sefer ama güneş kremini çok hafif göz çevrene getirebilirsin, o yeterli olur dedi. Açıkçası göz kremi konusunda verdiği cevap bende hayal kırıklığı yarattı ve kendisine “peki, tamam” demiş olsam da bir süre sonra yeniden kullanmaya devam edeceğim :).

TEMİZLEME:
En önemli şeyin yüzümüzü doğru temizlemek olduğunu düşünüyorum. İyi temizlenmemiş bir cilt bütün kiri mikrobu yutuyor adeta; sonra gelsin sivilceler, siyah noktalar, iritasyonlar. Burada seçtiğim “iyi temizlenmiş bir cilt” tanımlaması sizi yanıltmasın. Duvar silelim demiyorum. Biliyorum hepimiz böyle haldur huldur temizlemek, daha çok temizlemek istiyoruz. İçimize sinmiyor, bir türlü yeterli gelmiyor değil mi ? İşte ilk aşmamız gereken konu bu. Yüz temizleme köpükleri, yıkama jelleri vs. sabah-akşam kullanıma uygun değiller aslında. Cildi yormamak en önemlisi. Bunun için gece makyajınızı temizledikten sonra (ben misel suları tercih ediyorum) cildinize ve ihtiyacınıza uygun bir yıkama jeliyle, jeli yüzünüzde bekletmeden yıkamak en doğrusu. Yüzünüzde bekletirseniz cildinizi kurutur, gerer ve iritasyona sebep olur. Bol suyla durulamak gerekiyor bir de. Sonra da bebiş bebiş, yumuşak yumuşak tamponlayarak kurulamak. O sert havlulara haldur huldur kurulamak çok keyifli biliyorum :) ama bundan vazgeçiyoruz. Doktorun bana önerdiği yüz yıkama jeli hassas ciltler için uygun bir ürün. Daha önce Bioderma Sebium serisinin yıkama jelini kullanıyordum. Yazının başında söylediğim gibi evet çok güzel bir ürün ama o dönem için bana uygun değildi. Bu yüzden La Roche Posay ürünlerine geçelim diye karar verdik. La Roche Posay’in Effaclar temizleme jeliyle tanışmam da bu şekilde oldu. İyi ki de tanışmışım, öyle sevdim ki. Cildimi germiyor, kurutmuyor ve kullandıktan sonra verdiği o yumuşak temizlik hissiyle beni çok mutlu ediyor. Ayrıca özellikle kedi ve köpek gibi evcil hayvanlara alerjisi olanlara da bu ürünü önerebilirim. Alerjinizden ötürü kaşıntılar yaşıyorsanız cildi yatıştırıyor ve rahatlatıyor. Benim gözlemim bu şekilde. Daha sonra yine detaylı bir post paylaşacağım, takipte kalın :)

MAKYAJ TEMİZLEME:
Bu noktada doktorun tavsiye ettiği ya da etmediği bir ürün yok ama Bioderma sensibio H2o’ya bir süreliğine veda ettim. İyi ki de etmişim. Çok severim, diyecek bir sözüm yok ama bazılarınızın da başına gelen o gözleri yakma hadisesi de düşünülmesi gereken bir konu. Doktorum güvenle La Roche Posay’den devam edebilirsin deyince ben de La Roche’un misel suyunu aldım. 2 şişe bitirdim ve gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki mutlaka deneyin! Bayıldığımız Bioderma sensibio H2Odan daha başarılı ama bu başarısı kaynatılmış bir ürün bence. Makyajı bir tık daha iyi temizliyor ve herhangi bir yanma da yapmıyor. Dediğim gibi bu tip yorumlar kişiseldir elbette, kendiniz için en iyi olanı deneyerek bulacaksınız sizler de. Herhangi bir kokusu yok merak edenler için.

MAKYAJ:
Konu makyaja gelince biraz duruldum. Açıkçası hiçbir zaman çok ağır makyaj yapmadım, basit makyajları tercih ediyorum. Hani şu sade ve fresh görünümlü olanları... Ama doktor bir süreliğine makyajı tamamen yasakladı. Peki daha sonra kullanmam gerektiğinde ne kullanacağım dediğimde bana kaliteli ürünler seçmemi, organik içerikli ürünler bulabilirsem şahane olacağını söyledi. İşte bu şekilde de 2 güzel ürünle tanışma fırsatım oldu. Hayatımın ürünü olan iki ürün diyebilirim. Ama kendilerine haksızlık yapmamak için burada sadece adını yazıp, kendilerine kocaman birer post ayıracağım. Ürünlerden biri Nvey Eco markasının allığı; diğeri ise Darphin Melaperfect fondöten. Nasıl şahaneler anlatamam ama anlatacağım :) birkaç post sonrasını bekleyin lütfen...

EKSTRA:
Ekstra neler yaptığıma gelince burada en büyük payı Bepanthol kreme ayırmalıyım. Cildi onarıyor gerçekten ve kesinlikle ağırlık yapmadan yağlandırmadan güzelce nemlendiriyor. Hemen emiliyor ve makyaj altına da çok güzel bir baz oluyor. Bepanthol kremle ilgili düşüncelerimi de daha detaylı yazacağım, şimdilik bu övgüler yeterli sanırım kendisini ne kadar sevdiğimi anlamanıza... Bunun dışında ekstra bir ürün kullanmadım sadece yüzümü yormayacak şekilde hareket etmeye çalıştım.
Şu anda çok şükür ki bu dönemi atlatmış bulunuyorum, yaptıklarım gerçekten işe yaradı ve rutinime oturan güzel ürünlerle tanışmış oldum. 
Bioderma Cicabio Spf 50+ Hasar görmüş cilt için onarıcı güneş kremi

Babe Spf 50+ Güneş Kremi

Bepanthol Cilt Bakım Kremi
Darphin Melaperfect Fondöten

Solante Güneş Kremi - La Roche Posay Anthelios spf 50+ kapatıcı etkili compact pudra - La Roche Posay Effaclar yüz yıkama jeli - La Roche Posay Makyaj Temizleme Suyu

Nvey Eco Allık - 956 numara (Dawn)


Ürünlerle ya da herhangi bir şey ile ilgili bir sorunuz olursa yorum bırakabilirsiniz. Blogumu ziyaret eden, yazılarımı okuyan, yorum bırakan herkese sonsuz teşekkürler…





Devamını Oku »