3 Aralık 2015 Perşembe

Rival de Loop - Pure Skin Serum

Herkese merhabalar,


Evet hayal kırıklığı yaratan bir üründen bahsedeceğim bugün. Hani bir furya aldı başını gitti, herkes ne kadar memnun olduğunu yazdı çizdi hatırladınız mı ? Yalnızca Rossmann’ın distribütörlüğünü yaptığı Rival de Loop'a ait Pure Skin 7 günlük serumdan bahsediyorum. Hassas ve alerjik bir cildim olduğu için yeni bir şey deneme konusunda tutucu davranıyorum ama bu ürün konusundaki olumlu tepkiler yüzünden merakıma yenik düştüm. Öncelikle ürünün vadettiklerine bakacak olursak,
  • Sorunlu cilt yapısını destekler
  • Cilt yapısı daha arınmış ve düz görünür
  • Gözeneklerin tıkanmasını engeller
  • Yeni aknelerin oluşumunu önler
  • Cilt yapısını güzelleştirir
  • Cildi nemlendirir ve rahatlatır
  • Günlük cilt bakımını destekler ve makyaj altı olarak da ideal bir üründür
  • Daha düz, ferah ve temiz bir cilt görünümü elde edilir
MUCİZE gibi değil mi ? Ne de güzel yazılmış...

Rival de Loop Pure Skin Yüz Serumu

Peki ben ne diyorum ?

Ürünün cilde olumlu herhangi bir özelliğini görmedim. Liste halinde bakacak olursak,

  • İlk sürdüğünüzde yapış yapış ve cildiniz asla emmeyecek sanıyorsunuz. Sonrasında güzelce emiyor merak etmeyin ama birkaç dakika bununla cebelleşmeniz gerekiyor.
  • Ürünün nem konusunda çok başarılı olduğunu söyleyemem. Ekstra yüz nemlendirici krem sürebilirdim üzerine ama etkilerini daha net görebilmek adına kullanmadım.
  • Yüzünüzdeki herhangi bir izi geçirme gibi bir etkisi yok.
  • Sivilcelere asla çözüm değil; hatta kullandığım süre içerisinde çok sayıda beyaz noktalar oluştu (ürüne lanet etme sebebim bu) ve birkaç tane de büyük ölçüde sivilce çıkardım. Yani ciltte birikme yaptığını düşünüyorum. Ki ürünün arkasında gözeneklerin tıkanmasını ve yeni aknelerin oluşumunu engellediği yazıyor. Bu ürünü kullanırken sıradışı başka hiçbir ürün kullanmadım ki etkileri konusunda kafamda en ufak soru işareti oluşmasın diye. Yani kısacası bu vaadi bende tam ters etki yarattı.
  • Ambalajı kesinlikle çok hayal kırıklığı yarattı. Bu şekilde kırmalı tüpleri zaten sevmiyorum; ne gerek var ? Çıplak elinizle kırsanız yaralanma vs. olabilir. Bunu bir kenara bırakırsam, ürünün tam o kırma yerindeki siyah boya nedir ? Buradan kırın diye işaretlemek için yapmış olabilirsiniz ama her kırdığınızda o boyalar seruma karışıyor. Tek tek peçeteyle onları yakalamakla uğraştım bir de. Aşağıdaki fotoğraftan bahsettiğim şeyi görebilirsiniz. Bunu da geçtim kırarken düzgün kıramazsanız bir de ufak tüp kırıkları karışıyor seruma. Bunu da geçtim kazara elinizden düşerse zaten tuz buz. 
Pure Skin serum ve ambalajının yarattığı sorunlar

  • Cildimde herhangi bir aydınlanma, renk eşitliği, pürüzsüzlük, canlılık vs. hiçbir şey hissetmedim. 
  • Bir de ürünün gramajı çok fazla; bu sizi yanıltmasın lütfen. Arkasından da okuyacağınız üzere dekolte ve göğüs bölgenize de sürmeniz için o kadar fazla. Yoksa tüm hepsini yüzünüze yedirmeniz imkansız ve gereksiz bir uğraş olur.
  • Ürünün içerisinde paraben ve silikon yok; aynı zamanda vegan. Sanırım olumlu söyleyebileceğim şeyler bunlar.
Pure Skin serum, içerik

Kısacası ben bu ürünü sevmedim ve zaman kaybı olarak görüyorum. 7 gün büyük bir titizlikle uygulayıp bir şey elde etmemek ve hatta beyaz noktalar ve sivilcelerle karşılaşmak hiç hoş bir deneyim değildi. Tabiki sizlerin cildinde daha farklı etkileri olabilir, umarım sizler memnun kalırsınız.




Ürünlerle ya da herhangi bir şey ile ilgili bir sorunuz olursa yorum bırakabilirsiniz. 


Blogumu ziyaret eden, yazılarımı okuyan, yorum bırakan herkese sonsuz teşekkürler…






Devamını Oku »

30 Kasım 2015 Pazartesi

The Balm - Nude Dude Far Paleti


Herkese merhabalar,

Pop art tarzı esprili kullanışlı ambalajlarıyla ve yüksek performanslarıyla tam bir The Balm aşığı olduğumu itiraf etmeliyim. Yakın çevrem ve instagramdan takip edenler de buna dikkat etmiştir :) eskiden makyajda en az kullandığım ürünler farlardı. Sadece göz kapağımdaki eşitsizlikleri nötrleyen ten rengi bir far ve özel zamanlar için kullandığım tekli farlarım vardı. Bu arada allıkları da far olarak kullanmaya bayılırım :) Bu far konusundaki meraksızlığımı The Balm Nude Dude’u alarak oldukça aştım. Kendisi tek tük küçük 4’lü farlarım hariç ilk far paletimdir (ve devamı geldi… :)). Tabiki ilk olarak ambalajı gönlümü çaldı. Çok çekici bir kadın figürü kullanılan kapağını açınca farlarla sansürlenmiş beyleri görüyoruz. The Balm’ın esprili, değişik, sıradan olmayan bu duruşunu seviyorum. Kapağın arkasında kocaman ve kaliteli bir aynası var. Yoklukta çok güzel iş görür. Mıknatıslı karton ambalajı her zamanki gibi çok sağlam, çantada açılmasının mümkün olduğunu düşünmüyorum. Bu kısmı geçtikten sonra içinde kullanışlı olabilecek natürel ve soft renkler görünce denemeye karar verdim. 



The Balm Nude Dude far paleti ( sansürlü beyler:) )

Toplamda 12 adet far içeriyor ve 9,6 gram olarak belirtilmiş gramajı. Far bitirmek bence oldukça zor, bu yüzden bu paletin uzunca bir süre yeterli olacağını düşünüyorum. Bu noktada hemen pigmentasyonlarına geçelim. Benden “orta” notunu alıyor far bazını kullanmadan sürünce. Kalıcılığı da aynı şekilde. Günlük makyajımda far bazı olmadan makyaj yapmıyorum çünkü göz kapaklarım nispeten yağlı; farlar çok çabuk uçuyor bulaşıyor ve çizgi çizgi oluyor. Far bazı kullanıyor olmamın bir etkisi de farların renklerini çok daha canlı ve yoğun olarak taşıyabiliyorum. The Balm’ın çok sevdiğim put a lid on it far bazını anlatmıştım; şuradan okuyabilirsiniz.

Renklerini inceleyecek olursak, 12 adet rengin 4 tanesi mat; kalan 8 tanesi ise ışıltılı. Renklerin hepsi “tam” bir göz makyajında kullanılabilecek, birbirleriyle uyumlu, geçişlere izin veren renkler. Eğer gölgesiz, tek renkli göz makyajını tercih ediyorsanız bunun için de gayet öneririm. Ben iki türlüsünü de bu paletle yapmaktan çok keyif alıyorum. Renkler günlük kullanıma uygun renkler ama farklı kombinlerle gece makyajına da çok elverişli. Tek bir paletle her şey mümkün gibi yani :) Paletin renkleri ile alakalı eleştirim ten rengi farı (fearless) başarısız bulmamla ilgili olacak. Kişisel olarak far bazımı sürdükten sonra ten rengi bir farla (Wet’n Wild creme brulee favorimdir) göz kapağımdaki eşitsizlikleri gideriyor ve damarlı görünümü azaltıyorum. Göz makyajım için uygun, düz bir zemin oluşturuyorum. Tabiki bu adımı atlayarak da göz makyajını tamamlayabiliriz. Ama bu renk bir far yapısal olarak daha etkili olsaydı çok çok kullanışlı olurdu diye düşünüyorum. Pigmentasyonu az, istediğim aydınlık görüntüyü vermiyor ve renk konusunda Wet’n Wild’ın creme bruleesi bana uygun kalıyor.

Hadi şimdi renklere bakalım,



The Balm Nude Tude tüm renkler

®Fearless: Paletin göz kapağı eşitsizliklerini dengeleyecek rengi. Mat yapıda, açık ten rengi. Pigmentasyonu zayıf; benim için paletteki işlevsiz bir renk. Belki teni daha koyu olanlar daha memnun kalabilir.

®Flawless: Mat yapıda bir kahverengi. Sütlü kahve demek daha doğru. Makyajda geçişleri doğallaştırmak için ideal diye düşünüyorum. Çok hafif göz kapağının katlanan yerine gölge verilmesine uygun.

®Firm: Işıltılı bir sütlü kahve. İçerisinde hafif şeftalilikler barındırıyor. Göz makyajımda eskiden hep mat ürünler tercih ederken son zamanlarda ışıltılı farları daha yoğun kullanıyorum. Bu rengi de genelde göz pınarlarımdan açık renk olarak başladığım makyajı bitişe doğru gölgelendirmek ve anlamlandırmak için kullanıyorum.

®Flirty: Bu renk tam bir yanar döner :) Pembe ile mor arasında kalmış ışıltılı bir lila. Çok severek kullanmıyorum açıkçası çünkü göz makyajında pembe-mor arasında kalmış renkler dayak yemişim gibi bir görüntüye sebep oluyor. Ben yakıştıramıyorum bir türlü. Ama renk kendi başına bir harika...

®Friendly: Koyu kahverengi mat yapılı; çok az koyu mora çalıyor.

®Fierce: Işıltılı, siyah. İçerisinde hafif bir yeşillik var. Siyah dumanlı makyaja ve ıslak kullanımda eyeliner olarak kullanılmaya uygun. Ama hiçbir farın o sevdiğimiz simsiyah ve keskin eyeliner görüntüsü sağlayacağını düşünmüyorum. Özellikle smoky dediğimiz dumanlı/gölgeli makyajlarda eyeliner tadında bir tamamlayıcı olarak kullanılabilirler bence.




The Balm Nude Dude palet alttaki altılı

®Fabulous: Işıltılı yapıda, açık sarı. Göz pınarlarını aydınlatmak için ideal. Göz pınarlarından göz kapağının ilk kısmına doğru makyaja aydınlık vermek için kullanılabilir.

®Faithful: En çok kullandığım 2 renkten biri. Şeftalilik barındıran aydınlık veren bir altın rengi ama bağır bağır bir renk değil :) Göz kapağımı ikiye ayıracak olursam, göz pınarından itibaren göz kapağının çeyreğine ya da yarısına kadar bu rengi sürüp, arkasından hafif bir geçişle kahverengi bir farla gölgelemeye bayılıyorum. Özellikle bu paletteki firm ile birlikte kullanıyorum.

®Fit: En çok kullandığım renk. Rengi Rosegold şeftali olarak tanımlayabiliriz. Yine göz kapağımı ikiye ayıracak olursam, göz pınarından itibaren göz kapağının çeyreğine ya da yarısına kadar bu rengi sürüp, arkasından hafif bir geçişle kahverengi bir farla gölgelemeye bayılıyorum. Özellikle bu paletteki firm ile birlikte kullanıyorum. Renk Too Faced Chocolate paletteki “Marzipan” ile azıcık benzerlik gösteriyor. Zaten o paletteki favorim de marzipan :)

®Feisty: Mat bir gül kurusu. Bu renk Mac’in Mehr rujuyla birlikte güzel bir kombin yapılabilir.

®Funny: Işıltılı bir kızıl kahve. Bu tonları kendime yakıştırmadığımdan elim gitmiyor ama renk çok güzel.

®Fine: Işıltılı sert bir kahve. Yine eyeliner tadında ama daha yumuşak çizgiler elde edilmek isteniyorsa uygun olacaktır.

The Balm Nude Dude palet üstteki altılı


NOT: Fotoğraflarda The Balm put a lid on it far bazı kullanılmıştır.



Sonuç olarak hem uygun fiyatlı hem kaliteli, her türlü kullanıma uygun bir far paleti; yenir.


Ürünlerle ya da herhangi bir şey ile ilgili bir sorunuz olursa yorum bırakabilirsiniz.


Blogumu ziyaret eden, yazılarımı okuyan, yorum bırakan herkese sonsuz teşekkürler…




Devamını Oku »

22 Kasım 2015 Pazar

GOSH Much More Moist Şampuan


Merhabalar, 

Sizlere hayal kırıklığı bir üründen bahsetmek istiyorum. Hani bir sürü lansmanı yapıldı Danimarka’nın güzellik sırrı Gosh’un saç bakım ürünleri Türkiye’ye geliyor diye, hatırladınız mı ? 

Gosh Much More Moist Şampuan


Açıkçası şampuanını Türkiye’de raflarda göremedim ama Danimarka’ya gittiğimde büyük bir hevesle almıştım. Saçlarım uzun ve özellikle uçları kuru olduğu için genelde bakım yapan, nem veren ürünleri tercih ediyorum. Gosh’un turuncu renkli kuru saçlar için olan “much more moist” şampuanını da nem endişesiyle aldım. Kendisini hiç sevemesem de objektif yorumlayabilmek adına yeterli bir süre kullandım. Öncelikle normalde zaten temiz içerikli ürünler tercih ettiğimi belirtmeliyim şampuan konusunda. Bu temiz içerikli yani sls, paraben, silikon içermeyen gruptaki şampuanların ortak özelliği alışık olduğumuz yumuşaklığı sağlamamaları ve alışkın olduğumuz şampuanlardan daha az köpürmeleri. Benim gözlemim bu şekilde. Gosh temiz içerikli bir ürün olmamasına rağmen, yumuşaklık konusunda çok kötü bir ürün. Hiç işlem uygulanmamış, sadece uzunluğundan ötürü uçları kuru olan saçlarımı keçe gibi yaptı, varın siz düşünün işlem görmüş bir saça neler yapar. 

Gosh Much More Moist Şampuan - İçerik

Keçe olmuş saçımı açmak için epeyce uğraştıktan ve kuruttuktan sonraki etkilerine gelecek olursak, saçlarımı kullandığım diğer organik şampuanlara göre daha dolgun ama kullanmayı sevdiğim turuncu elidor şampuanıma göre daha az dolgun gösterdi. Saçlarımda az biraz nem hissettim mi sorusuna gerçekten şüpheyle yaklaşıyorum çünkü saçımı açabilmek için çok fazla yağ vs. kullanmak zorunda kalıyorum. Etkisini görmek için herhangi bir ürün kullanmadan kuruttuğum zaman ise saçlarımın tararken yıpranmasına neden oluyor ve bunun dışında saçları ağırlaştırdığını düşünüyorum ki en katlanamadığım şeylerden bir tanesi. 

Bir daha kendisini nerede görsem kaçarım.

Ama rengi çok güzel evet, yanarlı dönerli bir buz mavisi :)

Siyah bir plaka üzerinde şampuanın rengi

Ürünle ya da herhangi bir şey ile ilgili bir sorunuz olursa yorum bırakabilirsiniz. 


Blogumu ziyaret eden, yazılarımı okuyan, yorum bırakan herkese sonsuz teşekkürler…




Devamını Oku »

17 Kasım 2015 Salı

La Roche Posay - Effaclar Temizleme Jeli

Merhabalar,

La Roche Posay’in bu yüz yıkama jelini cilt bakım rutinimin ortasına koyuyorum. Effaclar hassas ama karma ve yağlı ciltler için uygun bir temizleme jeli. 

La Roche Posay Effaclar yüz yıkama jeli
Özellikle karma yer yer sivilceli ama nemsiz bir cildin korkulu rüyasıdır bence yüz yıkama jelleri. Çünkü bu cilt tipine göre seçeceğiniz ürünlerin büyük bir çoğunluğu cildinizi kurutacaktır. Effaclar’ın farkı ise görevini bebek poposu kıvamında yumuş yumuş bir cilt arkasında bırakarak yapması. Cildime çok iyi geldiğini söylemeliyim ama bir kez daha altını çizmek istediğim nokta yüz yıkama jellerinin kullanımı. Sabah akşam kullanmayın, cildinizin kendi doğal dengesini bozmayın. Bu noktada da en doğru bilgiyi bir satış danışmanından değil doktorunuzdan alın. Bu ürünü yine dermatalogum sayesinde tanıdım, kendim de alabilirdim ya da bir satış danışmanı da önerebilirdi. Buradaki dikkat çekmek istediğim nokta beynimize yerleşmiş birtakım ezbere bilgiler... Kendim seçip almış olsaydım hem sabah hem akşam kullanırdım emin olun. İnternetten okusaydım da aynı şey olurdu sanırım. Satış danışmanlarına gelince, işini doğru yapanlara sonsuz sevgilerimi gönderiyorum ama emin olmadan siz yine de ipleri tamamen onlara bırakmayın. Daha geçenlerde Dermalogica’nın bir etkinliğine katılmıştım ve bana doktorun söylediğinin çok yanlış olduğunu, günde 2 kere kullanılması gerektiğini ve gece boyunca yüzümde biriken sebumun kirin ne olacağını sormuştu. Rutininize günde 1 kere kullanmayı oturttuktan sonra cildiniz bir süre sonra kendini toparlıyor zaten. O sabah kalktığınızda yüz yıkama jeline ihtiyaç duyuyor olmanız tamamen aslında çok kullanıyor olmanızdan kaynaklanıyor. Cildin katmanlarını yorarak, hasar vererek temizlerseniz cildiniz bir problem var sanıp bunu onarmak için oraya daha çok sebum yollayacaktır yani cildinizi yağlandıracaktır. İşin mantığı bu. Sabahları sadece bol su ile yıkamak öyle iyi gelecek ki. Kullandığınız ürünleri azalttığınızda ve daha önemlisi hepimizin istemsizce yaptığı daha çok kullanırsak daha iyi geleceği fikrinden uzaklaştığınızda daha sağlıklı bir cilde kavuşuyorsunuz benden söylemesi. Bunlar benim fikirlerim tabiki ve benim cildime iyi gelen şeyler; sizlere de doktorunuzla kendi rutininizi oluşturmanızı öneririm.

Şimdi bu kadar çok bilmişlik yettiyse, klasik ürünümüzün artıları ve eksileri köşemize geçelim.

+ Cildi çok nazik ve iyi bir şekilde temizliyor.

+ Temizlerken cildinizin nem dengesini bozmuyor, gerim gerim germiyor.

+ Yıkadıktan sonra ferah, temiz ve yumuşacık bir cilt kalıyor elinizde.

+ Ürün paraben, renklendirici madde, alkol ve sabun içermiyor.

LRP Açıklaması ve içerik

+ Çok az bir miktarı (nohut tanesi bile çok) tüm yüze yeterli oluyor (125ml’lik tüp günde 1 kere kullanıldığında 6 ay kadar yeterli oluyor).

+ PH: 5,5 (Burada PH’ı biraz açalım. PH bir maddenin asidik ya da bazik olduğunu gösteren bir değer. Sağlıklı bir cildin PH’ı 5,5 olmalıdır. PH skalasında 1 en asidik değer; 14 ise en alkali değer. Yani cildimizin en üst katmanı biraz asidik bir değerde bulunuyor. Bu PH seviyesinde cilt sağlıklı bir şekilde canlı, nemli, duru ve parlak gözükür. Yani yakalamamız gereken değer budur. La Roche Posay’in bu ürünündeki PH 5,5 ibaresi de bu yüzden bu kadar önemlidir. Gerçekten de kullandıktan sonra cildimi canlı, nemli, duru hissediyorum. Ve uzun vadede bence kontrolü ele alıyor. Eğer cildin PH dengesini koruyamazsanız cildiniz buna çeşitli hassasiyetlerle tepki gösterir (nemsizlik, kuruma, gerilme, kendini yenileme kabiliyetinde düşüş vs)).

+ Çok hafif ve temizlik ferahlık veren bir kokusu var.

+ Yatıştırıcı etkisi ile bilinen La Roche Posay termal su içeriyor.

+ Fiyat/performans eğrisine koyduğumuzda yıldızlı bir 10’u hakkediyor.


Ürünün bence eksi bir yanı yok. Meraktan kısa süreli farklı markaların ürünlerini deneyip bir kez daha koşarak kendisine dönüyorum. Bundan sonra yine La Roche'un toleriane serisindeki yüz temizleme jelini denemek aklımda ama. Bir arkadaşımda bir kere denemiştim ve hoşuma gitmişti. Klasik LRP özelliklerini taşıyordu ama daha kremsi yapıdaydı. Sizlerin Effaclar ve Toleriane hakkında fikirleriniz neler ? Yorum olarak bırakabilirseniz çok sevinirim. Hepinizin fikirlerini merak ediyorum doğrusu.

Son olarak kimler kullanmalı ?

Karma ciltliler, özellikle karma ve hassas ciltliler, sivilce problemi olanlar, yağlı ciltliler, yağlı ve hassas ciltliler

Unutmadan menşeini merak edenler için La Roche Posay (LRP) çok güvenilir bir Fransız markası.

vee mutlu son, aile fotoğrafımız... :)


Ürünle ya da herhangi bir şey ile ilgili bir sorunuz olursa yorum bırakabilirsiniz. 



Blogumu ziyaret eden, yazılarımı okuyan, yorum bırakan herkese sonsuz teşekkürler…



Devamını Oku »

11 Kasım 2015 Çarşamba

The Balm - Put a Lid on It


Merhabalar,

Makyajında olmazsa olmaz 3 ürün say deseler sanırım ilk 3’e mutlaka The Balm’ın göz farı bazını koyarım. Göz kapaklarınız yağlı ise durumu bilirsiniz, hiçbir far uzun süreli gözünüzde durmaz. Benim en katlanamadığım şey ise farımın göz kapağımda çizgi çizgi olmuş o görünümü. 

The Balm - Put a Lid on It göz kapağı için baz, far bazı


Uzunca bir süre önce “put a lid on it” ile tanıştım ve bütün bu sorunları geride bıraktım. Size gönül rahatlığıyla tavsiye edeceğim en sevdiğim ürün olması bu yüzdendir. Ürünü ilk sürdüğünüzde biraz ıslak ve hatta yağlı gibi hissedeceksiniz. Panik yok :) 15 – 20 saniye içerisinde kuruyup sabitlenecek. Bu dakkadan sonra da üzerine ne sürerseniz siz çıkarana kadar koruyacak. Eğer ürünün 1-2 dakika kurumasını beklemezseniz, ne farınızı sürebilirsiniz ne de dağıtma işlemi uygulayabilirsiniz ve bu ürün sizin için kötü bir ürün sınıfına girebilir. Kullanımı ile alakalı bu kadar bilgi yeterli diye düşünüyorum, sorularınız olursa yorum olarak bırakabilirsiniz. 

Şimdi artılarına ve eksilerine liste şeklinde bakalım mı ?

+Göz makyajınızı zamk gibi yapıştırıyor, herhangi bir akma ve bulaşmaya izin vermiyor. 

+Kullanıyor olduğunuzun farın rengini daha net vermesini sağlıyor. Pigmenti düşük bir far olsa bile rengini göstermesine olanak sağlıyor.
Bu konuda aşağıdaki swatchlar yardımcı olacaktır diye düşünüyorum. Soldan ilk 4 çizgi put a lid on it far bazını uygulamadan drug store ve high end karışık olmak üzere farklı markalara ait farların performansını gösteriyor. Bu 4 çizginin bitimiyle yine aynı sırayla başlayan çizgiler ise aynı farların put a lid on it kullanıldıktan sonraki performanslarını gösteriyor. Bu tabloya bakarak en büyük değişikliği Flormar'ın kutuda harika gözüken emerald rengi tekli farı gösteriyor. Far bazı uygulamadan neredeyse hiç renk vermedi, sonrasında ise harika bir yeşile dönüştü. Yine Art decoda ve The Balm nude dude'da da benzer bir durum söz konusu. En az değişikliği Too Faced'in Chocolate Bar paletindeki renkler gösteriyor. Kendi hallerine de çok pigmentliler. Put a lid on it renklerini bir tık daha belirgin, canlı ve kalıcı yapıyor. 

Belirtilen farların "Put a Lid on It" uygulanmış ve uygulanmamış halleri
Fotoğraftan görememe ihtimalinize karşın, kullandığım farlar sırasıyla,

Too Faced Chocolate Bar paletinden "Marzipan"
The Balm Nude Dude paletinden "Funny"
Art Deco tekli far "503 numara"
Flormar tekli far "005 emerald"

Kullandığım farlar 

+Saatler ilerledikçe oluşan çizgi çizgi far görünümüne kesin çözüm oluyor, bu ürünü kullanınca bu problemle hiç karşılaşmıyorum.

+Çok ekonomik; çok çok az bir miktarı iki göze de yeterli oluyor. Gramajının az gibi gözükmesine bakmayın, her gün dahi kullansanız yaklaşık 1 senede zor bitiyor. Ben hijyenik sebeplerden 6 -7 aydan fazla kullanmıyorum ama çoğu ürünü. Bir de indirime girdiği zaman genelde 40% indirime giriyor, fiyatı oldukça makul bir seviyeye geliyor. Merak edenler için ürün yaklaşık 9cm ve içeriği 11.8 mL.

İki göz kapağına da yetecek miktar


+Tüpte olması ve ağzının minicik olması hem hijyenik hem de gereğinden fazla ürünün çıkmasına engel oluyor.

+Ambalajı her The Balm ürünü gibi ilgi çekici, komik ve pop-art tarzında.

The Balm - Put a Lid on It pop-art tarzı ambalajı (görsel thebalm sitesinden alıntıdır)


+Alerjik bir bünyem var ama herhangi bir alerjiye ya da iritasyona sebep olmadı.

+Fiyat/performans eğrisine koyduğumda : 10/10

-İçerik temizliği konusunda ferahlatıcı bir bilgi vermem zor. Aşağıdan sizler de inceleyebilirsiniz. Paraben yok ama rahatsız edici bazı diğer kimyasallar içeriyor. Ürün içeriği sizin için önemli değilse sorun yok. Ama ben tek bir zararlı kimyasal içeren ürün seçme hakkım var ve bunu bu bazdan yana kullanıyorum diyerek kendimi rahatlatıyorum :)

The Balm Put a Lid on It - İçerik (görsel amazondan alıntıdır)

-Ürünün içerik dışında herhangi bir eksisi yok bana göre. Her gün kullanıyorum ve herhangi yeni bir ürün arayışına geçmeme neden olacak hiçbir şeyle karşılaşmadım. Bittikçe alıyorum.

-Son olarak ürünün eksisi olarak görülür mü kararsızım ama göz kapağına renk verme, göz kapağınızdaki renk farklılıklarını eşitleme, damarlı görünümü azaltma gibi bir etkisi yok.

The balm ürünleri yalnızca Gratis'lerde satılıyor ve senede 3- 4 kez 40% indirime giriyor. Bu da ürünlerin kullanım sürelerini düşününce biten ürünlerinizi indirimli alabilmek için gayet yeterli.


Ürünlerle ya da herhangi bir şey ile ilgili bir sorunuz olursa yorum bırakabilirsiniz. 


Blogumu ziyaret eden, yazılarımı okuyan, yorum bırakan herkese sonsuz teşekkürler…
Devamını Oku »

4 Kasım 2015 Çarşamba

ProNail Smart Express Manikür Seti


Herkese merhabalar,

Bugünkü yazım tek kullanımlık evde manikür setleriyle alakalı. Aslında bu işlere pek zaman ayırmayan benim gibilere çok uygun bir paket olduğunu düşünüyorum. Paketin içindekilere bakacak olursak:

2 el için birer adet içi özel kremli tek kullanımlık eldiven

1 adet tek kullanımlık havlu

1 adet portakal çubuğu (tırnak etlerini ittirmek için)

Uygulanışına gelirsek, ben önce tırnaklarımı kesip, gerekli gördüğüm kısımları törpüledim. Daha sonra tek kullanımlık kremli eldivenleri ellerime geçirdim ve sıcak olması için paketten çıkan tek kullanımlık havluya sardım. Sıcak sayesinde hem keratinli kremin daha etkili olacağını hem de ellerimin daha güzel yumuşayacağını düşündüm. Hem de sıcağı çok seviyorum tamam kabul :) 

Smart Express Manicure set - Pro Nail keratinli manikür mucizesi

Sonrasında paketin arkasında, eldivenin uçlarını keserek (eldiven hala elinizdeyken ve parmak uçlarınız dışarıda kalmışken) portakal çubuğuyla tırnak etlerini ittirmek gerektiği ve ölü deriyi et pensi ile almak gerektiği yazıyor. Ben tabiki bu kadar uğraşmadım :) hop diye eldiveni çıkardım ve içerisinde kalan kremi ellerime, kollarıma yedirdim. Portakal çubuğuyla tırnak etlerimi ittirdim.

Portakal çubuğuyla müdahale :)

Krem emildikten sonra ise ojemi sürdüm. Paketin arkasında tırnak üzerinde kalan keratini losyon ile temizleyin ve ojenizi sürün yazıyordu ama ben bu işlemi de anlattığım gibi birazcık kendime göre yaptım.

Vee sonuç.. Ojelerim Sally Hansen Hard as Nails Xtreme Wear - 330 Grey Area

Gelelim artılara ve eksilere,

- Bol bol paraben içeriyor, içeriği görmek isteyenler aşağıdaki fotoğraftan inceleyebilirler

Ürün içeriği
+ Vakitsizlikten yakınan ellere ekstra bir çaba sarf etmeden bakım yapıyor

+ Verdiği yumuşaklık hissi ve nemlendirmesi gayet güzeldi; ellerine hiçbir krem çare olmayan annem bile nemlendirmesini çok başarılı buldu

+ Pratik ve hijyenik


Tabiki kısa vadede nasıl bakım yaptığını kestirmek, etkilerini görmek çok zor. Ürün tırnak eti sertleşmelerini, şeytan tırnağı oluşumlarını, tırnak kırılmalarını ve soyulmalarını engellemeyi vadediyor. İçeriğinde E vitamini ve keratin var ama tek kullanımda gözle görülür bir fark yaratacaklarını düşünmüyorum. Hayatımda hiç manikür ya da pedikür yaptırmadım. Hijyenik açıdan kafamda hep soru işaretleri oluşuyor. Şanslıyım ki tırnaklarım kendiliğinden manikürlü gibi, hep iltifat alıyorum bu konuda. Bu yüzden bana uygun bir ürün açıkçası. Ürünü tekrar alıp keyif amaçlı kullanabilirim, süreç hoşuma gitti. Şu anda meraktan başka bir markanınkini aldım bile hatta. Tek kullanımlık paket vanilyaclub sitesinde 8,90 TL. Bana satın almış olduğum vanilya kutumdan çıkmıştı.

Ürünlerle ya da herhangi bir şey ile ilgili bir sorunuz olursa yorum bırakabilirsiniz. 

Blogumu ziyaret eden, yazılarımı okuyan, yorum bırakan herkese sonsuz teşekkürler…

Devamını Oku »

2 Kasım 2015 Pazartesi

Bioderma - Biobonus +


Herkese merhabalar,

Bugün Bioderma’nın değişen Biobonus sistemini anlatmak istiyorum. Klasik kampanya devam ediyor. Yani 10 puan biriktiriyorsunuz (genelde 5 adet ürün ediyor) ve karşılığında 2 puanlık bir ürünü ücretsiz olarak eczanelerden alabiliyorsunuz. Bioderma’nın 2 puanlık olmayan bir ürününe henüz rastlamadım. Kremler, makyaj temizleme suları vs. hep 2 puan oluyor. Bilenler de yorum olarak yazarlarsa sevinirim, öğrenmiş oluruz :)

Neyse efendim, daha önceleri eczaneler size bir kart veriyordu, ürün kutularının arkalarındaki kodları söküp bu karta yapıştırıyordunuz ve bu şekilde eczaneye gidiyordunuz. Şimdi ise sistem tamamen online işliyor. 


www.biobonus.com üye olma ekranı

  • Her üründen çıkan kodu aşağıda gördüğünüz "Kupon Kodu" yazan kısıma girip "uygula" diyoruz ve böylece online kartımıza işliyoruz. 


Kupon kodlarının girileceği alan
Online puan kartı

  • Bu kodlar hesabımızda kalıyor ve 10 puana eriştiğimizde sistem bize 8 haneli bir kod veriyor. Bu kodu dilerseniz kısa mesaj olarak telefonunuza isteyebilirsiniz.

Hediye ürün kodu

  • Daha sonra bu kod ile birlikte Bioderma bayisi olan eczanelere gidiyoruz ve 2 puanlık istediğimiz bir ürünü ücretsiz olarak alıyoruz. Bioderma bayisi olan eczanelerin listesine buradan ulaşabilirsiniz. Unutmadan söyleyeyim hediye verdikleri ürünün puanını alıyorlar maalesef. 

Ben biriktirdiğim puanlarla ne zamandır merak ettiğim Bioderma Sensibio eye contour gel aldım. Yeterince denedikten sonra sizlerle yorumlarımı paylaşacağım.


Herhangi bir şey ile ilgili bir sorunuz olursa yorum bırakabilirsiniz. Blogumu ziyaret eden, yazılarımı okuyan, yorum bırakan herkese sonsuz teşekkürler…


Devamını Oku »

28 Ekim 2015 Çarşamba

Nvey Eco Organik Allık - Dawn

Herkese merhabalar,

Organik ve doğal içerikli kozmetik ürünleri kullanmaya çalıştığımı pek çoğunuz biliyorsunuzdur. Bu konuda en başarılı bulduğum markalardan biri Nvey Eco. Marka hakkında kısaca bilgi vermek gerekirse 2005 yılından beri organik kozmetik ürünleri üretiyorlar ve hayvanlar üzerinde test yapmayan “cruelty free” bu firmanın sloganı da “green is the new black”. “The new black” yeni moda anlamına gelen bir tabir ve yurtdışında çok sık kullanılıyor. Firmanın sloganı yeşilin, çevre dostu, organik, vegan, cruelty free ürünlerin yeni modamız olduğu anlamına geliyor. Ürünler talc, gmo, paraben, sls, propylene glycol, mineral ya da petroleum oil ve nano parçacıklar içermiyorlar. Böylece bu tehlikeli ve zehirleme potansiyeli olan içeriklerden muaf, tertemiz içerikler sunuyorlar. Daha fazla bilgi için linke tıklayabilir ve markanın kendi sayfasını inceleyebilirsiniz; Nvey Eco

En sevdiğim ürünlerden biri bu markanın allığı. Bildiğim kadarıyla Ankara’da tek bir eczanede satılıyor, ben de dermatalogumun sayesinde ulaştım. Merak edenlere eczane bilgilerini verebilirim, gidip ürünlerle haşır neşir olabilirler :) Bu noktadaki tek uyarım, eczanedeki görevli kişinin çok biliyor görünümünde olup aslında hiçbir şey bilmediği, ürünü bile tanımadığı gerçeğine dikkat etmeniz olacak. Eğer kendisini dinlemiş olsaydım ürünü satın almazdım. Mesela doğal bir ürün olduğu için kalıcılığının çok fazla olmadığını ve ayrıca yenilebilir olduğunu söyledi. Söylediğinin aksine kalıcılığına 10 üzerinden 10 verebileceğim bir ürün. Bir de kadar doğal olursa olsun kusura bakmasın ama bir kozmetik ürününü yemeyeceğim :) Ayrıca ısrarla organik ürün satın almak isteseniz de mineral makyaja yöneltmeye çalışıyor. Elbette ki mineral makyaj ürünleri de gayet başarılı ve güzel bir seçenek ama eğer ihtiyacınız oysa. Ayrıca kendisi pembe allık istediğimi söylediğim için ısrarla ürünün pembe olduğuna inandırmaya çalıştı ama ürün pembe değil arkadaşlar. Evet rengi çok güzel ama pembe değil. Neyse bu kısmı da geçiyorum ve almaya karar verip, kutunun içini görmek istediğimde ürünün üzerinin beyazlaşmış olduğunu gördüm. Bir başka eksi de buradan geliyor, bu konudaki açıklaması şöyle oldu; doğal, organik ürünlerde beklemeye bağlı üzerinde renk solmaları, beyazlaşmalar vs. yaşanacağını söyledi. Yine kendisine inansaydım almazdım ürünü. Ürünü değiştirmesini başka bir kutu almak istediğimi söyledim. Yeni kutuda bu sorun yoktu ve satın aldım. Ürünü yaklaşık 4,5 aydır kullanıyorum. Gayet objektif bir şekilde yorumlayabilirim. 

· Kalıcılık konusunda çok başarılı. Sabah 8de yapılmış bir makyajda akşam 8e kadar dayanıyor diyebilirim. Tabiki herkese göre farklılık göstermesini normal olarak değerlendiririm ama benim kuru karma cildimdeki etkisi bu. Doğal ve organik bir üründen böyle bir performansı ben de beklemiyordum itiraf etmeliyim. 

· Rengi çok tatlı bir şeftali olarak tanımlanabilir. Swatchlarından siz karar verin :) Bir de swatchlara The Balm Hot Mama'yı da ekledim. Görüntü olarak çok benzeseler de Hot Mama pembemsi iken, Nvey Eco daha şeftali. Ama yapıları çok benzer. 

· Ambalajı şık ve sade. Hep çantamda taşımama rağmen başına hiçbir iş gelmedi (kırılma vs. gibi). Aynası geniş ve kullanışlı. 

· Kokusu yok, tozutma problemi yaşamadım. Elimle de uyguladım, açılı allık (aslında kontur fırçaları) fırçasıyla da normal fırçayla da; diyebilirim ki hepsinde başarılı sonuç verdi. 

· Pigmentasyonu gayet başarılı, rengini direkt olarak veriyor. 

· Herhangi bir sivilcelenme problemi yaşamadım. 

· Ürünün sıkıntısı değil ama markanın sıkıntısına gelecek olursak renk seçeneği maalesef çok az. Bu doğal içerikli ürünlerde sıkça karşılaştığımız bir durum maalesef. 

· Fiyatı ilk bakışta pahalı gibi gelebilir. Sanırım 70 ya da 80 liraydı ama sonuna kadar hakediyor ve 4,5 aydır neredeyse her gün kullanmama rağmen hala çoğu duruyor. Tazeleme ihtiyacı olmaması da kullanım miktarını azaltıyor. 

· İçerisinde simler yok ama aynı hot mama gibi ışıltılı bir görünüşü var.

· Ürünü en çok Flormar'ın Supermatte serisinden çikolata kahvesi rengindeki 210 numaralı rujla yakıştırıyorum, görmeniz açısından ikisini yan yana swatchladım.

· Merak edenler ürünün içeriğini aşağıdaki fotodan inceleyebilirler.

· Tekrar alır mıyım ? 100%. 

Nvey Eco - Dawn rengi (956 numara)

Mükemmel Uyum; Nvey Eco Dawn allık ve Flormar Supermatte 210 ruj

Nvey Eco - Dawn ve The Balm Hot Mama

Nvey Eco - Dawn içerik

Nvey Eco - Powder Blush


Ürünlerle ya da herhangi bir şey ile ilgili bir sorunuz olursa yorum bırakabilirsiniz. Blogumu ziyaret eden, yazılarımı okuyan, yorum bırakan herkese sonsuz teşekkürler…

Devamını Oku »

23 Ekim 2015 Cuma

Tiyatro - Satıcının Ölümü

Herkese merhabalar,

Ankara Devlet tiyatrolarını gönülden destekliyorum. Her sezon hemen hemen her oyuna gitmeye çalışıyorum. Gerçekten büyük zorluklar ve hatta yokluklarla çok başarılı işlere imza atıyorlar. Sanırım bu bağın benim tiyatro geçmişimle de çok ilgisi var. O sahnenin tozu, kulisin heyecanı, provalar… Bir oyun izlerken ister istemez farklı bir gözle bakıyorum. Sahne arkasında görülmeyen, unutulan öyle büyük bir emek var ki…

Uzatmadan “Satıcının Ölümü” isimli oyun hakkındaki yazıma geçelim…

Bu sezon Çayyolu Cüneyt Gökçer sahnesinde izleyebileceğiniz oyunlardan bir tanesi olan Satıcının Ölümü Arthur Miller’ın bir eseri... Adından anlaşılacağı üzere satıcı bir adamın hayatını anlatıyor, büyük bir dram… Yorumlarıma geçmeden önce Arthur Miller’ın kendi sözleriyle bir giriş yapmak istiyorum.

"Willy satıcı idi. Satıcı adamın hayatında dayanacak, temel olacak bir şeyi yoktur. Bir gülümseyişe bakar, bir cilalı ayakkabıya. Gülümsemesine karşılık gülümsemediler mi işte o vakit dünyanın sonu gelmiştir. Ondan sonra başına iki delik, oldu bitti. Bu adamı kim kabahatli çıkaramaz. Satıcı adam hayal kurmaya mecburdur. Mesleğin icabıdır bu"

Oyun mükemmel sergilenmiş bir dram… Oyunculuklar çok büyük. Böyle değerli isimleri izlemek gerçekten çok keyifliydi. Onlar oynarken yaşadılar, bizler de onlarla birlikte… İki buçuk saatlik bir oyun risklidir, sıkılmaya müsait seyirci size meydan okur. Bu iki buçuk saatlik oyunun tek bir saniyesinde bile aklımdan herhangi bir düşünce geçmedi, geçemedi. Çünkü ben de oyunun bir parçası olmuştum, öyle aldı götürdü…

Başrolde tiyatrodan uzak olan arkadaşlara tanıtabilmek adına güncel TV dizilerindeki rollerden hatırlatacağım iki isim vardı.

Willy, satıcı… Kurtlar Vadisi Pusu’dan hatırlayacağınız Erdal Küçükkömürcü… Willy iki oğlu ve eşiyle beraber yaşayan, geçim derdinde bir baba. Sürekli seyahat edip çalıştığı firmanın mallarını satmaya çalışıyor. Kendim de çok farklı da olsa satış sektöründe olduğum için Willy’i öyle iyi anladım ki… 700 km yol gidip hiçbir şey satamadan geri döndüğünde üzerinde hissettiği baskı, yaşı geçtikçe maaşlı değil komisyon usulü çalışmaya zorlanması ve en sonunda “işe yaramaz” damgasıyla köşeye koyulup işten atılması… Hayatı boyunca oğulları çok iyi olsun ister ve özellikle büyük oğlu üzerine oynar. Aslında çocuk yetiştirmekteki en önemli noktalardan birine gönderme yapar oyun. Willy’nin davranışları çocuğun kendisini olduğundan çok daha farklı görmesine sebep olur. Onu sürekli yüceltir, eşsiz olduğuna inandırır ve çocuk bir gün gerçek dünyada yapayalnız kaldığında başarısız ve “sıradan” olur. Bence günümüzde yaşadığımız en acı senaryolardan birisidir bu. Çoğunuzun gördüğü bu abartılmış davranışlar ileride çocukların hayatında çok büyük yaralara sebep olur ve bu çocuklar gerçek dünyaya tutunamazlar. Halbuki çocuk çocuktur. Diğer çocukları gibi olması gerekiyordur, herkesin diğerlerinden sıyrıldığı, başarılı olduğu şeyler vardır elbette ama bu kimsede şişirilmiş bir özgüvene sebep olmamalı. Öyle olunca, sizin de çevrenizde gördüğünüz başarısız, tüm özgüveni kırılmış, hayatın çok farklı olduğunu çok seneler sonra gören ve bu sefer de “hiçlik” duygusuyla hayata küsen insanlara rastlıyoruz. Bir de oyunda değinilen en güzel noktalardan birisi herkesin her işe uygun olmaması gerçeği. Herkesin başarılı olduğu bir şey elbette vardır ama toplumsal baskılar yüzünden insanlar figüran olarak kalacakları hayatlara sürükleniyorlar. Herkes popüler olan mesleklere yöneliyor ve yine elimizde mutsuz insanlar… Önemli olan ne yapabildiğinizi görmek ve yapabildiğiniz şeyi, yapmaktan keyif alıyor olduğunuz şeyi yapmak. Kendi hikayenizin başrolü olmaya çalışın. Bu çok kolay değil biliyorum ama çok çalışmanın ve kendine inanmanın her şeyin anahtarı olduğunu düşünüyorum. Oyunda Willy babasının onu zorlamasının aksine ruhunun çayırlara, çimenlere, hayvanlara ait olduğunu bulmuştu. Dönemin gerektirdiği, babasının zorladığı işlerde hep başarısızlığı bundandır. Aslında ne ironiktir ki Willy de hayatı boyunca kendini bulamamışken, hayalindeki şeyler biraz çimento, yeni bir şeyler inşa etmek iken, üzerine oturmayan “satıcı” rolünde ısrarcı olur ve oğlunun da kendini bulmasına izin vermez. Hiçbir zaman oğlunun başarısızlığıyla yüzleşmek istemez. Aslında bu sırada da küçük oğlunu unutmuştur biraz. Aile hep büyük oğlunun yıldızını parlatmak istemiştir. Lisede popüler olan odur, Amerikan futbolunda başarılı olan odur. Küçük olanı hep bunun gölgesinde kalmıştır ve bu yüzden de kendi yolunu çizememiştir bir türlü. Hep bir şeyleri kanıtlamak ihtiyacıyla farklı dünyalara sürüklenmiştir. 

Oğullardan bu kadar bahsettikten sonra Willy’nin ne onla ne onsuz yapabildiği arkadaşı Charley’e gelelim… Ferhunde Hanımlar, Sihirli Annem gibi dizilerden hatırlayacağınız Hakkı Şahap Sayılgan… Bu rol oyun içerisinde daha yol gösterici, içsel hesaplaşmalara olanak sağlayan repliklerle karşımıza çıkıyor. Her zaman anlayışlı, Willy’nin hep onu azarlamasına rağmen yanından ayrılmamış arkadaşı. Oyunun sonlarına doğru bir itiraf geliyor zaten Willy’den. Onca dramının ortasında hala kuyruğunu Charley’ye karşı dik tutmaya çalışırken bir an boş veriyor her şeyi ve “ sen sahip olduğum tek dostsun ve bu çok komik” diyerek gidiyor.

Ve anne… evin annesi, kocasına hep destek olmaya çalışan, fedakarlıktan çoraplarını yamayan bir kadın. Çoraplarını yaması önemli bir ayrıntı çünkü Willy, “satıcı” olmanın yalnızlığını başka bir kadınla paylaşırken, ona kutu kutu çoraplar alıyor. Eve geldiğinde ise görüyor ki eşi çoraplarını yamıyordur. Kendinden utanarak yasaklıyor çorap yamamasını. Oyunda kocasının halinden bir Linda anlıyor ve çok büyük bir sevgiyle yaklaşıyor ona. Hep ara bulmaya çalışan, çok tanıdık olduğumuz bir anne Linda. Willy bunun farkında ve ona güzel bir hayat sunabilmek istiyor. Willy tüm hayatı boyunca sigortasını ödemeye çalışır. Charley’den borç alır eli yetmediğinde bunun için ama bir şekilde hep öder. İşten çıkarıldıktan ve oğullarından da umudu kestikten sonra Linda’nın rahat içinde yaşayabilmesi için tek yol olarak ölümü görür. Öldüğü zaman sigortadan Linda’ya ödenecek para ile artık onun rahat bir hayat sürmesini diler ve intihar eder. Linda’nın Willy’nin cenazesindeki son lafı da zaten ağlamaktan yüreği taşan salona son darbeyi indirdi. “Ağlayamıyorum, neden bilmiyorum ağlayamıyorum. Beni affet hayatım, ağlayamıyorum” diye söze başlayıp "Düşünsene. Ömür boyu çalışıp, bir evin borcunu öde. Sonunda senin olsun, ama içinde oturacak kimse bulunmasın" diyerek oyunu bitiriyor. Willy’nin cenazesinin olduğu gün evlerinin son taksitini de ödedikleri gündür. Artık özgürdürler…

Ve en sevdiğim kısım… 

Alkış! 

Bütün oyun boyunca heyecandan hissetmediğiniz onca insanı teker teker görmek… Bu kısım hep sahnenin öbür tarafında olduğum zamanları hatırlatır bana. O yüzden karışık duygular içerisinde ama en çok da özlemle avuçlarım patlayıncaya kadar alkışlarım…

Bütün bir ekip öyle iyiydi ki tek tek hepsine övgüler yazmak gerekir. 

Emeği geçen herkesin yüreğine sağlık…


Willy'nin cenazesinde Linda... "ağlayamıyorum!"
Willy Charley'e tek dostunun o olduğunu itiraf etmeden önce...
Willy'nin büyük oğlunun hayattaki başarısızlığını itiraf ettiği an...
Willy, Erdal Küçükkömürcü
Willy'nin cenazesi


 OYUN EKİBİ

DEKOR TASARIMI
SAVAŞ ÇEVİREL

GİYSİ TASARIMI
SEVGİ TÜRKAY

IŞIK TASARIMI
ÇETİN ATAY

BESTECİ
CAN ATİLLA

YÖNETMEN YARDIMCISI
DENİZ GÖKÇE

ASİSTANLAR
ÖZGE AYDOĞAN
DOĞA GÜNUĞUR

SAHNE AMİRİ
HAKAN SÜNGER

KONDÜVİT
HÜSEYİN ATASEVEN

IŞIK KUMANDA
İBRAHİM TAŞGIN

SUFLÖZ
KİRAZ HAN

DEKOR SORUMLUSU
ERDAL TAŞDEMİR

AKSESUAR SORUMLUSU
MUSTAFA GÖK

KADIN TERZİ
SERPİL ÇIRAK

ERKEK TERZİ
FATİH BAGUÇ
HALİM UÇAY
UĞUR ATEŞ

PERUKACI
AHMET ERMİŞ

SİNEVİZYON SORUMLUSU
ERDEM TAŞDELEN

OYUNCULAR
ERDAL KÜÇÜKKÖMÜRCÜ
SERAP KUNAK
GÜLÇİN YAŞAROĞLU
NEŞET ERDEM
BUĞRA KOÇTEPE
EREN ORAY
KUTAY SUNGAR
CAN ÖZTOPÇU
HAKKI ŞAHAP SAYILGAN
KÜBRA NEZAKET BENLİOĞLU
NUR CEYLAN İLHAN
KORHAN ENİS YAVUZ
SİNEM ERTUĞRUL
MELİS YILDIRAN
MUTLU MERT AĞACIK
ESRA DEMİRKAPI


NOT: Fotoğraflar Ankara Devlet Tiyatrolarının sitesinden alıntıdır. 

Siteyi ziyaret etmek isterseniz linke tıklayabilirsiniz: ANKARA DT - SATICININ ÖLÜMÜ

Blogumu ziyaret eden, yazılarımı okuyan, yorum bırakan herkese sonsuz teşekkürler...



Devamını Oku »