23 Ekim 2015 Cuma

Tiyatro - Satıcının Ölümü

Herkese merhabalar,

Ankara Devlet tiyatrolarını gönülden destekliyorum. Her sezon hemen hemen her oyuna gitmeye çalışıyorum. Gerçekten büyük zorluklar ve hatta yokluklarla çok başarılı işlere imza atıyorlar. Sanırım bu bağın benim tiyatro geçmişimle de çok ilgisi var. O sahnenin tozu, kulisin heyecanı, provalar… Bir oyun izlerken ister istemez farklı bir gözle bakıyorum. Sahne arkasında görülmeyen, unutulan öyle büyük bir emek var ki…

Uzatmadan “Satıcının Ölümü” isimli oyun hakkındaki yazıma geçelim…

Bu sezon Çayyolu Cüneyt Gökçer sahnesinde izleyebileceğiniz oyunlardan bir tanesi olan Satıcının Ölümü Arthur Miller’ın bir eseri... Adından anlaşılacağı üzere satıcı bir adamın hayatını anlatıyor, büyük bir dram… Yorumlarıma geçmeden önce Arthur Miller’ın kendi sözleriyle bir giriş yapmak istiyorum.

"Willy satıcı idi. Satıcı adamın hayatında dayanacak, temel olacak bir şeyi yoktur. Bir gülümseyişe bakar, bir cilalı ayakkabıya. Gülümsemesine karşılık gülümsemediler mi işte o vakit dünyanın sonu gelmiştir. Ondan sonra başına iki delik, oldu bitti. Bu adamı kim kabahatli çıkaramaz. Satıcı adam hayal kurmaya mecburdur. Mesleğin icabıdır bu"

Oyun mükemmel sergilenmiş bir dram… Oyunculuklar çok büyük. Böyle değerli isimleri izlemek gerçekten çok keyifliydi. Onlar oynarken yaşadılar, bizler de onlarla birlikte… İki buçuk saatlik bir oyun risklidir, sıkılmaya müsait seyirci size meydan okur. Bu iki buçuk saatlik oyunun tek bir saniyesinde bile aklımdan herhangi bir düşünce geçmedi, geçemedi. Çünkü ben de oyunun bir parçası olmuştum, öyle aldı götürdü…

Başrolde tiyatrodan uzak olan arkadaşlara tanıtabilmek adına güncel TV dizilerindeki rollerden hatırlatacağım iki isim vardı.

Willy, satıcı… Kurtlar Vadisi Pusu’dan hatırlayacağınız Erdal Küçükkömürcü… Willy iki oğlu ve eşiyle beraber yaşayan, geçim derdinde bir baba. Sürekli seyahat edip çalıştığı firmanın mallarını satmaya çalışıyor. Kendim de çok farklı da olsa satış sektöründe olduğum için Willy’i öyle iyi anladım ki… 700 km yol gidip hiçbir şey satamadan geri döndüğünde üzerinde hissettiği baskı, yaşı geçtikçe maaşlı değil komisyon usulü çalışmaya zorlanması ve en sonunda “işe yaramaz” damgasıyla köşeye koyulup işten atılması… Hayatı boyunca oğulları çok iyi olsun ister ve özellikle büyük oğlu üzerine oynar. Aslında çocuk yetiştirmekteki en önemli noktalardan birine gönderme yapar oyun. Willy’nin davranışları çocuğun kendisini olduğundan çok daha farklı görmesine sebep olur. Onu sürekli yüceltir, eşsiz olduğuna inandırır ve çocuk bir gün gerçek dünyada yapayalnız kaldığında başarısız ve “sıradan” olur. Bence günümüzde yaşadığımız en acı senaryolardan birisidir bu. Çoğunuzun gördüğü bu abartılmış davranışlar ileride çocukların hayatında çok büyük yaralara sebep olur ve bu çocuklar gerçek dünyaya tutunamazlar. Halbuki çocuk çocuktur. Diğer çocukları gibi olması gerekiyordur, herkesin diğerlerinden sıyrıldığı, başarılı olduğu şeyler vardır elbette ama bu kimsede şişirilmiş bir özgüvene sebep olmamalı. Öyle olunca, sizin de çevrenizde gördüğünüz başarısız, tüm özgüveni kırılmış, hayatın çok farklı olduğunu çok seneler sonra gören ve bu sefer de “hiçlik” duygusuyla hayata küsen insanlara rastlıyoruz. Bir de oyunda değinilen en güzel noktalardan birisi herkesin her işe uygun olmaması gerçeği. Herkesin başarılı olduğu bir şey elbette vardır ama toplumsal baskılar yüzünden insanlar figüran olarak kalacakları hayatlara sürükleniyorlar. Herkes popüler olan mesleklere yöneliyor ve yine elimizde mutsuz insanlar… Önemli olan ne yapabildiğinizi görmek ve yapabildiğiniz şeyi, yapmaktan keyif alıyor olduğunuz şeyi yapmak. Kendi hikayenizin başrolü olmaya çalışın. Bu çok kolay değil biliyorum ama çok çalışmanın ve kendine inanmanın her şeyin anahtarı olduğunu düşünüyorum. Oyunda Willy babasının onu zorlamasının aksine ruhunun çayırlara, çimenlere, hayvanlara ait olduğunu bulmuştu. Dönemin gerektirdiği, babasının zorladığı işlerde hep başarısızlığı bundandır. Aslında ne ironiktir ki Willy de hayatı boyunca kendini bulamamışken, hayalindeki şeyler biraz çimento, yeni bir şeyler inşa etmek iken, üzerine oturmayan “satıcı” rolünde ısrarcı olur ve oğlunun da kendini bulmasına izin vermez. Hiçbir zaman oğlunun başarısızlığıyla yüzleşmek istemez. Aslında bu sırada da küçük oğlunu unutmuştur biraz. Aile hep büyük oğlunun yıldızını parlatmak istemiştir. Lisede popüler olan odur, Amerikan futbolunda başarılı olan odur. Küçük olanı hep bunun gölgesinde kalmıştır ve bu yüzden de kendi yolunu çizememiştir bir türlü. Hep bir şeyleri kanıtlamak ihtiyacıyla farklı dünyalara sürüklenmiştir. 

Oğullardan bu kadar bahsettikten sonra Willy’nin ne onla ne onsuz yapabildiği arkadaşı Charley’e gelelim… Ferhunde Hanımlar, Sihirli Annem gibi dizilerden hatırlayacağınız Hakkı Şahap Sayılgan… Bu rol oyun içerisinde daha yol gösterici, içsel hesaplaşmalara olanak sağlayan repliklerle karşımıza çıkıyor. Her zaman anlayışlı, Willy’nin hep onu azarlamasına rağmen yanından ayrılmamış arkadaşı. Oyunun sonlarına doğru bir itiraf geliyor zaten Willy’den. Onca dramının ortasında hala kuyruğunu Charley’ye karşı dik tutmaya çalışırken bir an boş veriyor her şeyi ve “ sen sahip olduğum tek dostsun ve bu çok komik” diyerek gidiyor.

Ve anne… evin annesi, kocasına hep destek olmaya çalışan, fedakarlıktan çoraplarını yamayan bir kadın. Çoraplarını yaması önemli bir ayrıntı çünkü Willy, “satıcı” olmanın yalnızlığını başka bir kadınla paylaşırken, ona kutu kutu çoraplar alıyor. Eve geldiğinde ise görüyor ki eşi çoraplarını yamıyordur. Kendinden utanarak yasaklıyor çorap yamamasını. Oyunda kocasının halinden bir Linda anlıyor ve çok büyük bir sevgiyle yaklaşıyor ona. Hep ara bulmaya çalışan, çok tanıdık olduğumuz bir anne Linda. Willy bunun farkında ve ona güzel bir hayat sunabilmek istiyor. Willy tüm hayatı boyunca sigortasını ödemeye çalışır. Charley’den borç alır eli yetmediğinde bunun için ama bir şekilde hep öder. İşten çıkarıldıktan ve oğullarından da umudu kestikten sonra Linda’nın rahat içinde yaşayabilmesi için tek yol olarak ölümü görür. Öldüğü zaman sigortadan Linda’ya ödenecek para ile artık onun rahat bir hayat sürmesini diler ve intihar eder. Linda’nın Willy’nin cenazesindeki son lafı da zaten ağlamaktan yüreği taşan salona son darbeyi indirdi. “Ağlayamıyorum, neden bilmiyorum ağlayamıyorum. Beni affet hayatım, ağlayamıyorum” diye söze başlayıp "Düşünsene. Ömür boyu çalışıp, bir evin borcunu öde. Sonunda senin olsun, ama içinde oturacak kimse bulunmasın" diyerek oyunu bitiriyor. Willy’nin cenazesinin olduğu gün evlerinin son taksitini de ödedikleri gündür. Artık özgürdürler…

Ve en sevdiğim kısım… 

Alkış! 

Bütün oyun boyunca heyecandan hissetmediğiniz onca insanı teker teker görmek… Bu kısım hep sahnenin öbür tarafında olduğum zamanları hatırlatır bana. O yüzden karışık duygular içerisinde ama en çok da özlemle avuçlarım patlayıncaya kadar alkışlarım…

Bütün bir ekip öyle iyiydi ki tek tek hepsine övgüler yazmak gerekir. 

Emeği geçen herkesin yüreğine sağlık…


Willy'nin cenazesinde Linda... "ağlayamıyorum!"
Willy Charley'e tek dostunun o olduğunu itiraf etmeden önce...
Willy'nin büyük oğlunun hayattaki başarısızlığını itiraf ettiği an...
Willy, Erdal Küçükkömürcü
Willy'nin cenazesi


 OYUN EKİBİ

DEKOR TASARIMI
SAVAŞ ÇEVİREL

GİYSİ TASARIMI
SEVGİ TÜRKAY

IŞIK TASARIMI
ÇETİN ATAY

BESTECİ
CAN ATİLLA

YÖNETMEN YARDIMCISI
DENİZ GÖKÇE

ASİSTANLAR
ÖZGE AYDOĞAN
DOĞA GÜNUĞUR

SAHNE AMİRİ
HAKAN SÜNGER

KONDÜVİT
HÜSEYİN ATASEVEN

IŞIK KUMANDA
İBRAHİM TAŞGIN

SUFLÖZ
KİRAZ HAN

DEKOR SORUMLUSU
ERDAL TAŞDEMİR

AKSESUAR SORUMLUSU
MUSTAFA GÖK

KADIN TERZİ
SERPİL ÇIRAK

ERKEK TERZİ
FATİH BAGUÇ
HALİM UÇAY
UĞUR ATEŞ

PERUKACI
AHMET ERMİŞ

SİNEVİZYON SORUMLUSU
ERDEM TAŞDELEN

OYUNCULAR
ERDAL KÜÇÜKKÖMÜRCÜ
SERAP KUNAK
GÜLÇİN YAŞAROĞLU
NEŞET ERDEM
BUĞRA KOÇTEPE
EREN ORAY
KUTAY SUNGAR
CAN ÖZTOPÇU
HAKKI ŞAHAP SAYILGAN
KÜBRA NEZAKET BENLİOĞLU
NUR CEYLAN İLHAN
KORHAN ENİS YAVUZ
SİNEM ERTUĞRUL
MELİS YILDIRAN
MUTLU MERT AĞACIK
ESRA DEMİRKAPI


NOT: Fotoğraflar Ankara Devlet Tiyatrolarının sitesinden alıntıdır. 

Siteyi ziyaret etmek isterseniz linke tıklayabilirsiniz: ANKARA DT - SATICININ ÖLÜMÜ

Blogumu ziyaret eden, yazılarımı okuyan, yorum bırakan herkese sonsuz teşekkürler...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder